Balıkçı Kral’ın hikayesi, cesaretini kanıtlamak için ormanda yalnız uyuyan çocuk bir kral ile başlar…
Geceyi yalnız geçirirken kutsal bir görüntü görür çocuk kral. Alevlerin içinden kutsal kase çıkar; Tanrı’nın ilahi merhametinin simgesi…Bir ses duyar: ”İnsanların yüreklerini iyileştirmesi için kaseyi koru.”Ancak çocuk, kasede güç, başarı ve güzellik dolu bir hayatın garantisini görür. Bu kısa şaşkınlık halinde kendisini bir çocuk gibi değil de aksine yenilmez hisseder; Tanrı gibi… Kaseyi almak için ateşe uzanır ama kase yok olur ve eli korkunç bir şekilde yanar. Çocuk kral büyüdükçe yarası daha da derinleşir. Yaşama amacını kaybeder. Kendine ve başkalarına inancı kalmaz, sevemez, sevildiğini hissedemez…Bu olay onu hasta eder, ölmeye başlar. Bir gün kaleye bir soytarı gelir ve kralın yalnız olduğunu görür. Soytarı basit bir adamdır, O’nun kral olduğunu anlamaz. Sadece yalnız ve acı içinde bir adam görür. ”Seni üzen nedir dostum?” diye sorar. Kral şöyle cevap verir: ”Boğazım kurudu, su içmeliyim.”Soytarı yatağın yanından bir kap alır, suyla doldurur ve krala verir. Kral suyu içmeye başlar ve yarasının iyileştiğini görür. Ellerine bakınca ömrü boyunca aradığı kutsal kaseyi görür. Soytarıya sorar: ”En parlak ve cesur adamlarımın bulamadığını nasıl buldun?” Soytarı cevap verir: ”Bilmiyorum. Tek bildiğim senin susadığındı…
“Balıkçı Kral – The Fisher King” Filminden
“paylaşmak ayrıcalıktır”
Sorularımız ve sorunlarımızla başa çıkmaya çalışırken en iyi cevap ve çözümleri bulmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de daima derinlere girmeye gerek yok aslında…
Cevaplar neden komplike olsun ki; çoğunlukla basitte gizlidir aradığımız.
Sadece görebilmektir sorun, gerçekten sorunun ne olduğunu anladığımızda, çözümler tüm çıplaklığıyla duruyordur karşımızda.
Sorunu yaratan çoğunlukla bizleriz zaten değil mi Ayşegül Hanım. Üstelik yine çoğunlukla çözüm de bizde gizli. Ve dediğiniz gibi öylece karşımızda dururken göremiyoruz.
Katkılarınız için teşekkür ederim.