“Göz yalnızca zihnin kavramaya hazır olduğu şeyleri görür.”Henri Bergson
Acaba kaçımız bunu fark ediyor? Kaçımız karşımızdakinin kendisini anlamamasından şikayet ediyor? Göremediğimiz neler var? Hiç düşündünüz mü?
İletişim kurarken hepimiz sorunlar yaşıyoruz. Bazen işyerinde çalışma arkadaşlarımızla, bazen ailemizle, bazen dostlarımızla, bazen bir görevliyle, bazen sokaktaki herhangi biriyle…
En sık karşılaştığım cümlelerden bazıları da şöyle; defalarca anlattım, değişik açılardan yaklaştım, sürekli söylüyorum, bir türlü anlamıyor, anladı sanıyordum, geçen sefer söylemiştim, bilmiyor mu hala, KAÇINCI KONUŞMAMIZ AMA HALA AYNI ŞEYİ YAPIYOR!
Kesin içinde size ait cümleler de var. Bana ait olanı da var… Defalarca anlatmak, söylemek yeterli olmuyor bazen. Buradaki sihirli cümle: “Karşınızdakinin anlayacağı şekilde konuşmak”
Bununla ilgili çok güzel bir hikaye anlatılır: Profesör, konferans vermek üzere salona girmiş. Salonda, sadece ön sırada oturan seyis dışında hiç kimse yokmuş. Boş koltukları görünce, konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen profesör sonunda seyise sormuş: “Buradaki tek kişi sensin. Kararı sen ver. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?” Seyis cevap vermiş: “Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan hiç anlamam. O yüzden bana hiç sorma. Ama ben ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim”. Bu sözler karşısında seyise hak veren profesör, kararını vermiş ve konferansa başlamış. Konuşmuş, konuşmuş… İki saatin üzerinde konuşmuş, anlatmış, yazmış durmuş. Sonunda sözlerini tamamlayan profesör, kendini çok mutlu hissetmiş ve görevini yerine getirmenin hazzı ve tatlı yorgunluğuyla seyise dönmüş. Aslında amacı, tek dinleyicisi tarafından konferansın çok iyi geçtiğinin onaylanmasını duymakmış. “Konuşmayı nasıl buldun?” diye sormuş. Seyis cevap vermiş: “Hocam, ben sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Yine de, eğer ahıra girdiğimde, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim, ama elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım”.
İnsanlara; hazır oldukları zaman, anlayabilecekleri şekilde söylemek istediklerimizi anlatırsak, bizi duymalarını ve gerçekten anlamalarını sağlayabiliriz.
Bir de eğer bilgi içerikliyse, dozajını iyi ayarlamak lazım ki; aynı hikayeyi biz de yaşamayalım… Güzel bir hafta geçirmenizi dilerim. Saygı Günenç
güzel yazı.. bunun beyinde nasıl oluştuğu ile ilgili yazılarım seminerlerim var. ayrıca üniversitedeki derslerimin bir kısmının konusu… nörofizyoloji ve nöroanatomi açısından açıklamalı…ayrıca çocukluk çağında eğitim ile farkına varmanın nasıl arttırılabileceğini de anlatıyorum.
saygılarımla
.www.altis.gen.tr
Bülent bey,
çocuğun eğitimin öneminin farkına varması konusunda,nasıl bir farkındalık yaratılabilir ki, çocuk eğitim konusunda eğilim gösterebilir, ders çalışmanın ve okul sevgisi konularında istekli olabilir, mesela matematik konusunda ilgili ve dikkatli olabilir noktasında, açıklamanızı dinlemek isterdim.
saygılarımla
Bizimle bu bilgiyi paylaştığınız için teşekkürler Bülent Bey.
Memnuniyetle yazılarınızı takip edeceğim.
Görüşmek dileğiyle.
Görmek, algılamak, empati kurmak, sinerji oluşturmak ne kadar çok arzulanan şeyler. Oysa iyi niyetle buna çaba göstermek kafi. Tabi bazen içinde yeraldığımız koşuşturmacadan bu çaba için gerekli zaman ve enerjiyi bulamıyoruz. Ancak görülmeye, anlaşılmaya ihtiyaç duyduğumuzda kendiliğinden ortaya çıkıveriyor duyarlılığımız. Göz ihtiyaç duyduğu vakit kavrıyor karşısındakini… İnsan nefsi; ne arzuluyorsa onu görüyor işte!