Alışkanlıklar zor kazanılır ama bir o kadar da zor terk edilir. Her gün yaptığınız işin aynısını yapıyorsanız, yandınız! Artık yol körlüğü gibi, küçük hataları fark edemeyebilir ve kendinizi alışkanlık haline getirdiğiniz işi, sıradan bir şekilde yaparken bulabilirsiniz.
Uzun vadede bu sıradanlık iş verimini maalesef düşürüyor. Düşünün, her sabah aynı şeyleri yapmıyor musunuz? Uyanıyor, hazırlanıyor, servise ya da aracınıza biniyor ve iş yerinize geliyorsunuz. Sabah sohbetinizi yapıyor, kahvenizi alıyor ve yudumluyorsunuz. Sabah rutin planlama toplantılarından sonra (her şirkete göre değişir) mevcut işinizi yapmaya koyuluyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz, akşam olmuş. Zaten o kadar yapılacak iş var ki, zaman nasıl geçiyor anlamıyorsunuz. Ertesi gün yine kalkıyor, yine işe geliyor ve yine yarım kalan işleri ve benzer yeni işleri yapmaya başlıyorsunuz. Bu döngü hep bu şekilde gidiyor… Bu süreçte atladığımız nokta ise; aslında sürekli olarak yaptığımız işi farkında olmadan (her geçen gün) daha uzun zamanda yapıyor ya da daha azını yapmaya başlıyoruz. Ancak araya bir tatil girerse ya da bir müddet farklı işler yapılırsa, geri dönüldüğünde daha canlı, daha istekli çalışılıyor. Kısaca rutin giden işleyişe yapacağımız değişiklikler, renk katıyor, verimini artırıyor.
Her gün işe gittiğiniz yolu değiştirip, çalışırken yaptığınız şeylerin dışında bir şeyler yapabilirsiniz. Çalışma masanızın yerini değiştirip, iş planlarınızı eğlenceli hale getirebilirsiniz. Ancak emin olun yeterli olmayacaktır. Bir müddet sonra sıkılıp, kendinizi aynı monotonluğun içinde bulmanız içten bile değil.
Çözüm; gelişime açık olmakta. Yenilikte!
Sürekli yoğun olduğunuz işiniz ile ilgili, kendinizi geliştirecek seminerlere/çalışmalara katılırsanız emin olun boş vaktiniz bile kalacaktır. İçinde bulunduğumuz çağda, yenilikleri yakalamak ve hayatlarımıza uyarlamak, işinizi düşündüğünüzden daha fazla kolaylaştıracaktır. Tıpkı anlatılan o meşhur oduncu hikayesinde ki gibi…
Bir ormanda iki oduncu ağaç kesiyorlarmış. Birinci oduncu sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş. İşinde çok prensipliymiş. Asla taviz vermiyormuş. Bir ağaç devrilirken, hemen diğerine geçip hiç zaman kaybetmiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları bile diğer arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.
İkinci oduncu ise sabahları kalkıyor kahvaltısını yapıyor ve odunlarını kesmeye başlıyormuş. Arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Asla kendini gücünün dışında odun kesmeye zorlamıyor sürekli zinde kalmaya çalışıyormuş.
Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra, iki oduncu da ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar.
Sonuç: İkinci oduncu diğerinden çok daha fazla ağaç kesmiş. Birinci oduncu öfkelenmiş: "Bu nasıl olabilir? Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken ise başladım, senden daha geç bitirdim. Mola vermedim, yemek yemedim. Üstelik o kadar yoruldum ki ne eşime ne çocuklarıma vakit bile ayıramadım. Ama her şeye rağmen sen benden daha fazla ağaç kestin. Bu nasıl olabiliyor, bu işin sırrı nedir?"diye sormuş.
İkinci oduncu yüzünde tebessümle yanıt vermiş: "Ortada bir sır yok… Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir…"
Kendimizi geliştirmek, tıpkı hikayede ki gibi baltamızı bilemektir. Rutin işleyişte zorlandığımız konularla ilgili öğreneceğimiz şeyler işlerimizi hafifletecek ve sürekli bizi güçlendirecektir.
İşinize mola verin ve baltanızı bilemek için kendinize zaman ayırın!
Saygı Günenç
Aralık/2014
Tamam o zaman işi askıya aldım balta bilemeye gidiyorum.Nasılsa bizde odun çok.kes kes bitmez.
En başta da operasyondan başlamak gerek.
Siz ce ikinci sıraya kimi koymalı?
Stephen Covey,etkili insanların 7 alışkanlığının 6.alışkanlığı “baltayı bile”…evet çalışmayı eğlenceli hale getirmek en keyiflisi ve tek yolu..kendinizle çok dalga geçin 🙂 Saygılarımla