O günkü av hükümdar için tam bir felâket oldu. Tek bir hayvan vuramamış, konuklarına gücünü ve iktidarını gösterememişti.
Birkaç gün geçtikten sonra yeni bir av fırsatı doğdu. Hükümdar, konukları ve maiyetindekiler atlarının üzerinde yola çıkarken hükümdar yine o dervişi gördü. Derviş aynı duvarın gölgesine oturmuş ava çıkan topluluğu izliyordu.
O gün de hükümdar için korkunç bir gün oldu. Yine tek bir hayvan vuramamış, her attığını ıskalamış ve konuklarına gösterisini yapamamıştı. Kendisini küçük düşmüş hissediyordu.
Öfkeyle kıvranırken aklına iki kez duvar dibinde gördüğü derviş geldi. Tamam, bulmuştu. Uğursuzluk getiren bu dervişti. Onu iki kez onu görmüş, o iki kez de avda rezil olmuştu.
Hemen dervişin bulunup getirilmesini emretti. Derviş aynı duvarın dibinde otururken bulundu, hükümdarın karşısına çıkarıldı.
Hükümdar dervişe öfkeyle baktı:
“Kafan kesilecek!”
Derviş sessizce durdu. Hükümdar daha da öfkelendi:
“Neden kafan kesilecek, merak etmiyor musun?”
Derviş “hayır” dedi, hükümdar daha da öfkelendi ve bağırmaya başladı:
“Sen uğursuzsun, seni her gördüğümde avdan eli boş döndüm… Bu yüzden kafan kesilecek, uğursuz adam!”
“Bir şey söyleyebilir miyim?” dedi derviş, hükümdar başını salladı.
“Efendim, ben uğursuz olabilirim ama siz benden daha uğursuzsunuz”…
Hükümdar “ne demek şimdi bu?” diye öfkeyle sıçradı.
“Çok basit” dedi derviş “Siz beni iki kere gördünüz her ikisinde de avdan eli boş döndünüz… Bense sizi iki kere gördüm ve kafam kesilecek… Söyleyin bakalım sizce şimdi hangimiz daha uğursuz oluyoruz?”