Yıllar önce uzakdoğu’da görkemli bir budist tapınağı varmış… Bu tapınak bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyormuş. Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekmiş…
Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı gelmiş.
Yabancı kapıda öylece durmuş ve beklemiş. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyormuş. O yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yokmuş.
Bir süre sonra kapı açılmış, içerideki budist, kapıda duran yabancıya uzun uzun bakmış. Bir selamlaşmadan sonra söz’süz konuşmaları başlamış.
Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyormuş. Budist buna yanıt bile vermeden bir süre kaybolmuş. Sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla geri dönmüş. Kabı yabancıya uzatmış. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekmiş.
Yabancı üzgün bir şekilde düşünmeye başlamış. Tapınağın bahçesine gitmiş. Aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bırakmış.
Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyormuş ve su taşmamış…İçerideki budist bunu görünce, saygıyla eğilmiş ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye almış.
Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer varmış…
Kaynak:Bilinmiyor alıntıdır.
“paylaşmak ayrıcalıktır”
Bunu biliyordum güzel, ve anlamlı bir hikaye…Teşekkürler.