11 yaşındaydı ve New Hampshire gölünün yanındaki evlerinde ne zaman bir fırsat çıksa babasıyla hemen balığa giderdi.
Levrek avı yasağı bir gün sonra bitiyordu…Babasıyla akşamın ilk saatlerinde küçük güneş balıklarından yakaladı.Sonra oltasına yem takıp, fırlatma talimi yaptı. Bir ara oltasına büyük bir balık geldiğini anladı. Babası oğlunun balığı çekişini hayranlıkla izledi. Bu, o güne kadar gördükleri en büyük levrekti…
Balığın pulları ay ışığında ışıl ışıl parlıyordu. Babası bir kibrit yakıp saatine baktı. Av yasağının bitmesine daha iki saat vardı. Önce balığa, sonra oğluna baktı.
“Suya geri bırakman gerekiyor, oğlum” dedi.
“Baba!” dedi çocuk ağlamaklı bir sesle.
“Başka balıklar da var.”dedi babası. Çocuk;
“Ama hiçbiri bunun kadar büyük değil!”dedi.
Gölde hiçbir balıkçı teknesi yoktu. Çocuk,kendilerini hiç kimsenin görmemiş olmasına karşın, babasının hiçbir ödün vermeyeceğini anlamıştı. Balığı kancadan kurtarıp gölün karanlık sularına bıraktı. Bir daha bu kadar büyük bir balık tutamayacağından emindi…
Bu olay bundan tam 34 yıl önce oldu. Bugün ünlü bir mimar olan o çocuk oğlunu ve kızlarını hala o küçük eve, balık tutmaya götürür. Çocuk bir daha asla o kadar büyük bir balık tutamadı. Fakat “değerler” konusunda bir ikilem yaşadığında hep o balığı gözünün önüne getirdi.
Birileri görmediği zaman da doğru olanı yapabiliyor muyuz? Zor olan yalnızca değerlerin uygulanabilmesidir.
Çocuğunu öyle karşıla ki, eve geldiğinde en güzel yere geldiğini hissetsin…
Eşini öyle karşıla ki, yanına geldiğinde en doğru insana kavuştuğunu hissetsin…
Anneni öyle karşıla ki,doğumundaki ağrılar mutlulukla yer değiştirsin…
Babanı öyle karşıla ki, ömür boyu bir başka evlada imrenmesin…
Yoksulu öyle karşıla ki, ona serdiğinden daha büyük bir dua sofrası sersin…
Zengini öyle karşıla ki, kendi gönlünün yoksulluğunu fark etsin…
Değerlerinizi kaybetmeden sevgiyle kalın…
(Kaynak:bilinmiyor-alıntıdır)
Saygı Günenç “paylaşmak ayrıcalıktır”