Saygı

GÜL DÜŞÜNÜRSÜN GÜLİSTAN OLURSUN, DİKEN DÜŞÜNÜRSÜN DİKENLİK OLURSUN

Saygı Günenç

 guldusunur

Hayatta her zaman yaptıklarımızla anılırız…

Ailemiz; bağlılığımız ve sorumluluklarımızla, iş çevremiz; yaptığımız çalışmalar, başarılar ve hafızalarda bıraktığımız konuşmalarla, çevremiz; imajımızla, davranışlarımızla hatırlar ve yargılar bizi. Statümüz ve oluşturduğumuz kimliğe uygun hareket ederek, her zaman kontrollü olmaya çalışır, imajımızın bozulmaması için uğraşır dururuz. Ama unutulmamalı ki; her şey insanlar için… Bazen çevreden gelen dış etkenler, elimizde olmayan nedenler bizi tuhaf davranmaya itebiliyor.

Düşünün! Çevremizde ne kadar olumsuzluklar, negatif konuşmalar oluyor, üstelik yayılma hızını ölçemiyoruz bile. Adım başı tartışmalar, aile kavgaları, kişisel çatışmalar, kazalar, cinayetler… Bir de bunlara yaşam kaygısı ve bazı ani olaylar eklenince bazen kişi bu sergilediği imajı bozabiliyor. Çok yakın bir zamanda yıllardır tanıdığımız bir kişinin, hiç olmayacağı şekliyle davrandığını görünce düşündüm tüm bunları. O zaman aklıma geldi buz dağının öteki yüzü. Diğer yüzünün nelerle dolu olduğunu hiç bir şekilde bilemiyoruz. O zaman sizce de kişileri bir tek davranışlarıyla yargılamak doğru mu? Bu davranışın altında yatan nedenler ve elbette bir sebebinin olduğunu düşünmek gerekmez mi? Her zaman her davranışın doğru olması mı gerekli? Bazen bardağın taşması, kişiye ait olmayan şeylerin olması, hatalar doğal değil mi? İşte tam burada "hoşgörü" devreye giriyor. Madem insanoğlunun hayatında sevinçler, mutluluklar kadar, acılar ve sıkıntılar da var, o zaman bunları ve davranışa yansımalarını hoş görmek ve buz dağının altını düşünmek gerekiyor.

buzdagxx

Üstelik biz aynı olaya o an başka, zaman geçince de daha farklı bakabiliyor ve değerlendirmeler yapabiliyoruz. Demek ki olaylar karşısında bakış açılarımız içinde bulunduğumuz ruha, zamana, mekana, konuma, yaşanılana göre değişebiliyor. Çünkü bizim de buz dağımızın altında bir çok şey yatıyor… O zaman yanlış değerlendirebileceğimizi düşünerek yargılamak yerine hoşgörülü olmak daha çok bize yakışan oluyor.

Hoşgörülü olmak, güzel düşünmek ve bunu beslemek, olaylar karşısında bizim kalkanımız oluyor. Bizi ve çevremizdekileri daha iyi hissettiriyor. Üstelik sürekli bahsettiğimiz ama uygularken zorlandığımız erdemlerden biri olduğunu da unutmamamız gerekiyor…

Olaylara her zaman olumlu yönlerinden bakmanızı ve gül düşünmenizi dilerim… Tıpkı Mevlana'nın dediği gibi:

Kardeşim sen düşünceden ibaretsin
Geriye kalan et ve kemiksin
Gül düşünürsün , gülistan olursun
Diken düşünürsün dikenlik olursun…

Saygı Günenç

Temmuz/2014

guldusunur2

sgmyazilimsayfasi3

 

Saygı Günenç tarafından yazıldı

“GÜL DÜŞÜNÜRSÜN GÜLİSTAN OLURSUN, DİKEN DÜŞÜNÜRSÜN DİKENLİK OLURSUN” Yorumları (4 Adet)

  1. sami eski dedi ki:

    Hoşgörü, müsamaha, tahammül, tesamuh, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, kendi görüşümüze ve çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla, hem de yan tutmadan katlanma demektir. İzin verme, aldırmama, iyi karşılama anlamlarına da gelir.

    Bu tanımdan yola çıkarsak ülkedeki insanların bu tanıma ne kadar uyacağı belirsizdir. Sabah saat çalar, kalkılır ve işe gidilir. Makinede çalışanlar tezgahlarını açarlar ve köle gibi çalışırlar ve haklarını alamazlar. Bu adamın psikolojisi nasıl olur? Asla sağlıklı olamaz.

    Çünkü fabrikada insanca davranılmıyor, maaşı az veya eksik yatıyor ve eve gelince yemeğini yiyor uyuyor ve işe gidiyor. Yaşam bu. Beyaz yakalı olanlarında bir farkı yok. Sadece elleri pislenmiyor ama karakterleri çöplüklerden çok fazla değersiz.(hepsi demek yanlış olur)

    Bu toplum doğruyu kaybetmişmiştir ve doğrulara talep giderek azalmakta. Konuyu şuraya getireceğim; yazınıza katılıyorum ama artık kişiler kendilerini kaybetti ve ortaya insan sırtlanlar çıktı.

    1. Saygı Günenç dedi ki:

      Sami Bey,

      Öncelikle değerli yorumlarınız ve katkılarınız için teşekkür ediyorum. Eleştrisel bakış her zaman kıymetlidir. Sözlerinizin çoğuna katılmamak mümkün değil.(bu kadar keskin düşünmesem de) İş hayatında, evde, arkadaş ortamınız da, eğer aykırı bile düşse karşınızdakini hoş görmezseniz sabır göstermezseniz nasıl iletişimi devam ettirebilirsiniz ki? Bazen siz bazen onlar…

      Ülkemizde çalışma koşulları maalesef insana yakışır ölçüde değil. Ancak yaşadığımız düzen ve hayat bize farklı bir seçenek sunmuyor. Burada yapılabilecek olan bence bütün değişime ve olumsuzluklara rağmen duruşunu bozmamak ve insan olmanın getirdiklerini gerçekleştirmek.

      Görüşmek dileğiyle.

  2. Levent Kartal dedi ki:

    Anlamaya çalışmak zor artık…Empati kavramı dahi hızla anlamını yitirdi, yadırganır oldu…Önyargı konusunda adeta bir tür toplumsal ittifak ve şikayet söz konusu! “İnsanları yargılamamayı öğrendim” diyordu Julıa Roberts bir röportajında…Her şeye rağmen hatalar, telafi ve tekamül etmek içindir diye düşünüyorum…Aynı kitabı yıllar sonra tekrar okuduğumuzda bile yeni şeyler öğrenebiliyorsak bu zamanla beraber bizimde değiştiğimizi, geliştiğimizi dolayısıyla hatalarımızdan beslendiğimizi gösterir…Ders almayı bilen nesiller
    yetiştirmeliyiz. (Düşündüren yazınız için teşekkürler)

    1. Saygı Günenç dedi ki:

      Merhaba Levent Bey,

      Katkılarınız için ben teşekkür ederim. Aslında yaşadığımız hayat bize önyargılı olmanın ne kadar yanlış olduğunu sürekli öğretiyor.

      Düşünceniz çok güzel: “Her şeye rağmen hatalar, telafi ve tekamül etmek içindir” İşte bu da insan olmamızın bir parçası ve kesinlikle herkese telafi şansı verilmeli.

      Görüşmek dileğiyle.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5.725 okunma

Kişisel blogdur. Ticari amaç ya da kazanç gütmez. Blogda kullanılan bazı görseller ve bazı yazılar google üzerinden alınmıştır. Herhangi bir hak iddia edilmemektedir. İstenildiği zaman kaldırılacaktır.

Başa Dön