Juan, motosikleti ile Meksika sınırına gelir. Arkasındaki iki büyük çantayı gören sınır polisi şüphelenir ve içinde ne olduğunu sorar. Juan, “Yalnızca kum” diye yanıt verince polis, “Aç bakalım çantaları” der. Juan çantaları açar. Polis didik didik kontrol etmesine rağmen kumdan başka bir şey bulamaz çantada. Bununla yetinmeyen polis, gece yarısına kadar kumu her türlü tahlilden geçirtir ancak saf kumdan başka bir şey yoktur. Polis, çantalarını Juan’a verir ve sınırdan geçmesine izin verir.
Ertesi gün Juan, motosikletinin arkasında iki büyük çantayla tekrar sınırda belirir. Polis Juan’ı yine durdurur, didik didik arar ve bir şey bulamaz yine. Onu serbest bırakmak zorunda kalır.
Bu olay, polis emekli olana dek yıllarca devam eder.
Bir gün emekli polis Meksika’da bir barda otururken Juan’ın içeri girdiğini görür ve derhal yakasına yapışır; “Senin yıllardır bir şeyler kaçırdığından eminim. Çıldıracağım. Geceleri uyku uyuyamıyordum senin yüzünden. Lütfen anlat bana ne kaçırdığını? Aramızda kalacağından emin olabilirsin.”
Juan gülümseyerek yanıtlar: “Motosiklet”
Bu hikâye, aslında ayrıntılarla uğraşırken işin özünü kaçırabileceğinizi, tek tek ağaçlara bakmaktan, ormanı görmeyebileceğinizi anlatıyor.
Ayrıntılar önemlidir, ancak hayatın genel panoraması içinde değerlidir.
Ayrıntıları, genel panaromadan söküp aldığınızda, geriye anlamsız bir parça kalır.
Ayrıntılara takılıp kaldığımızda, bütünü, yani ormanı kaçırırız. Aslında bir ağaçta ormanın bütünlüğü ve kutsallığı saklıdır. Tıpkı DNA’mızda, tüm varoluşumuzun saklı oluşu gibi..
Kaynak: Milliyet Blog
“paylaşmak ayrıcalıktır”