Bu başlığı okuyunca, personel olarak çalışan bir çok kişinin gülümsediğini görüyor gibiyim. Çünkü biliyorum ki yöneticiyle kurulan ilişkiler çok hassas oluyor. Ne kadar sohbet edilmesi gerektiği, ne gibi espriler yapılabileceği bile seçiliyor. Aslında kalıplar ve endişeler yüzünden özgürce iletişim kurulamıyor.
İnsan Kaynakları yetkilisi ve çalışanlarının görevlerinden biri de kurum içinde iletişimin doğru şekilde kurulmasını sağlamak. Tabi bunun için ortam ve imkan verilirse. Çalışanların daha samimi ilişkiler kurması ve kuruma aidiyet duygusunun gelişmesi için, çalışma arkadaşlarıyla ya da yöneticileriyle iyi ilişkiler kurmaları şart. Arada çok ince bir çizgi bulunuyor.
Peki bu arkadaşlık ve iyi iletişim kurulması, ya işe suistimal olarak yansırsa… İşte yöneticilerin en çok korktuğu durumlardan biri de bu. Bu yüzden bir yönetici, en ufacık rahat konuşmayı, statüye tehdit olarak görüyor ve ilişkisine gereksiz bir çerçeve çiziyor. Çalışan ise, hareketlerinin yanlış bir yere gideceğini, yöneticisiyle ilişkilerinin zedeleneceğini düşünüyor ve sürekli tedirgin davranıyor.
Neden mi?
Çünkü İş hayatında bize maalesef arkadaşlık değil, rakip olmak öğretiliyor. Statü olarak denk olunanlar rakip görüp, daha alt statüde çalışanları ise her zaman bir tehdit olarak algılıyoruz. Siz bir düzen kurup, bu örümcek anlayıştan kurtulsanız bile, şirket yapıları buna izin vermiyor. Hani Afrika'nın uçsuz bucaksız topraklarında geçen bir hikayeden bahsedilir ya hep, işte bu anlayışın iş hayatımıza yanlış yansıması yaşıyoruz… Hikayeye göre:
Afrika topraklarında, ilkbahar yağışlarıyla oluşan, yaz sıcağında kuruyan geçici göller varmış. Bu gölleri oluşurken ve yok olurken izleyen yerliler, içinde yatan anlamı düşünürlermiş hep. Uzun uzun vakit geçirirlermiş göllerde.Dikkatlerini özellikle bir şey çekermiş…
Sular yükseldikçe göller oluştukça, balıklar karıncaları yemeye başlarlarmış. Ama sular çekildikçe, göller kurudukça açıkta kalan balıkları da o küçücük cüsseleriyle karıncalar yermiş… Bu döngü sürekli devam edermiş…
Yani o sırada kim üstünse (ki değişebiliyor) acımasızca daha güçsüzü ezebiliyor. Bu doğanın kanunu ama doğadaki canlılar zevk olsun diye değil, sadece karınlarını doyurabilmek ve hayatta kalabilmek için bu çarkı döndürüyorlar. Ya bizler? Ya iş yerindeki ilişkilerimiz? Yöneticiler yetkisiyle ezerken, çalışan da ilk bulduğu fırsatta elinden geleni yapıyor. Bu kadar tehditkar, soru işaretleri ve güvensizliğin olduğu bir ortamda arkadaşlık nasıl düşünülebilir?
Arkadaşlık, dostluk ya da kurulan samimi ilişkilerin, çalışmanın verimini artırdığı su götürmez bir gerçek. Doğru bakış açılarıyla, doğru davranışlarla kurulacak bağlar, ekibi güçlendiriyor ve çalışma hayatını daha keyifli hale getiriyor.
Bu durumda önümüzde iki seçenek duruyor: Ya etik çerçevede, olması gerektiği gibi ilişkiler kurmak ya da suların çekilmesini ve yükselmesini sürekli endişeyle gözleyip durmak…
Saygı Günenç
Aralık/2014
Saygı Hanım Merhaba, elinize sağlık. Kendimi o kadar şanslı görüyorum ki, 6 senelik ilk ve tek profesyonel iş hayatımda çalışma fırsatı bulduğum üç yöneticimle de ilişkilerim arkadaş seviyesine yakın oldu. Bundan dolayı kazanımlarım oldukça iyi. Aradaki çizgiyi analiz edebilecek kişi bence Yönetici. İK’nın burada bir rolü olduğunu düşünmüyorum. Yönetici, karakterini veya iş yapış biçimini sağlam gördüğü, hedefleri olan kişileri, kendisinde bir tutam da mizahi yaklaşım var ise bu seviyeye çekebiliyor. Bu kişilerin şanslı olduklarını düşünüyorum. Saygılar.