Efsaneye göre bülbül güle aşıktır.
GÜL önce solgun bir ak güldür, goncanın seher vakti açtığı sanılır, bülbül bütün gece bu anı bekler.
Gonca açılacaktır, bülbül seyredecektir, ama beklediği anı yaşayamadan uykuya dalar, goncanın açılışını seyredemez.
Her seferinde fırsatı kaçırır…
GÜL mevsimi geçer bülbül lal olur…
GÜL mevsimi gelir ötmeye başlar, gülün açılmasını kendi muhabbetine karşılık vermesini bekler, bülbül öter, GÜL naz eder.
Bülbül hasretle GÜLün dalına konar ama daldaki dikeni fark etmez, diken bülbülün göğsüne batar, al kanlar sızar bülbülden…
GÜLün toprağına akan kanlar yağmur suyuyla GÜL fidanına geçer ve ondan sonra beyaz GÜL kıpkırmızı açmaya başlar…
Bu yüzden “GÜLün kırmızısı bülbülün kanındandır” ya da “vefakar bülbülün ölümüne sebep olan GÜL hicabından kızarır” denir.
Şiirler bundan dolayı bülbül-GÜL-diken üçlüsü üzerine kurulur. Artık sevda nimeti, külfeti ile beraberdir.
Efsaneden gerçek sözler yerleşir hafızamıza;
“GÜLÜ SEVEN DİKENİNE KATLANIR”, “GÜL DİKENSİZ OLMAZ”…